SEVDAKAR SİTESİNE HOŞGELDİNİZ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
PEYGAMBERLER ŞEHRİ ŞANLIURFANIN TARİHİ |
|
|
PEYGAMBERLER SANLIURFA EFSANESI VE TARIHI
EKLEYEN ISMAIL BAKARGOZ tarih 20.08.2008, 01:57 (UTC) | | PEYGAMBERLER ŞEHRİ ŞANLIURFA
Urfa, also known as Sanli Urfa (Sanli has a Turkish S, with a cedille), is a city in what used to be an arid part of the country, where new irrigation projects are now greening the plains to the South. It's a very ancient city, must be, for you can visit the cave where Abraham was born. Around it a complex (the Göl Basi or lake shore complex) has sprung up, with an artificial lake, a series of mosques and other religious buildings, and a pleasant park. In the artificial lake are masses of fish, that you are supposed to feed. The result of throwing some feed in the water is spectacular: a whirlpool of large fish will appear. Above the Göl Basi is the "acropolis" with the ruins of Roman temples, a fort, that sort of thing. The view is marvelous. The city has a somewhat Arabic atmosphere (partly because the desert dress many people wear). In another gallery I will present Harran, an even older city, to the South, that can easily be reached from Urfa. The desert country between the two cities is barren, but a joy to travel. December 2005 I added some galleries you find at the start of this gallery, about the museum and such. I will sort the whole collection into one later. It may take a while.
URFA
Şanlıurfa olarak da bilinen Urfa, eskiden ülkenin çorak olan ama şimdi güneye doğru yeni sulama kanallarının ovaları yeşillendirdiğı bir bölgede yer alan bir şehir. Çok eski bir yer, öyle olmalı, çünkü İbrahim’in doğduğu mağarayı orada ziyaret edebiliyorsunuz. Yakın zamanda, mağaranın çevresinde, içinde yapay bir göl, bir dizi cami ve diğer dini binalar ve hoş bir parkın bulunduğu bir kompleks (Gölbaşı Kompleksi) yapıldı. Yapay gölde beslemeniz gereken birçok balık var. Suya attığınız biraz yiyeceğin yarattığı sonuç görülmeye değer: büyük bir balık girdabı ortaya çıkıyor. Gölbaşı’nın yukarısında, Roma tapınaklarının kalıntıları, bir hisar ve buna benzer şeylerle “acropolis” var. Manzara olağanüstü. Şehirde bir parça Arap atmosferi var (kısmen insanların giydiğı çöl kıyafeti yüzünden). Başka bir galeride, güneye doğru Urfa’dan rahatça ulaşılabilen ve Urfa’dan da eski bir yer olan Harran’ı göstereceğim. Urfa ve Harran arasındaki ıssız kırsal bölge çorak ama orada seyahat etmek keyifli. Aralık 2005’te, bu galerinin başına müze vs ile ilgili bazı galeriler ekledim. Tüm koleksiyonu bir galeride toplayacağım. Bu biraz zaman alabilir.
URFA ADI İLE İLGİLİ EFSANE
Allah, Nemrud'a bir kul olduğunu göstermek için, en aciz mahluklarından sivrisinekleri göndereceğini kendisine bildiriyor. Nemrut da, harp etmek için ordusu ile karşı çıkıyor ise de, bulut gibi gelen sivrisinekler asker ve hayvanların göz, kulak ve burunlarına girerek hepsini püskürtüyorlar. Nemrut güçbela kendisini odasına atıyor ve kapıyı, bacayı, bütün delikleri kapayarak bu afetten kurtulmaya çalışıyor.
Topal bir sivrisineğin, Allah'a "Yarabbi ben gazaya yetişemedim topallığım mani oldu" diyerek yalvarması üzerine, Allah ona, "seni de Nemrut'un helakine memur ettim, git onu bul" diye emrediyor. Bu topal sinek Nemrut'un odasına anahtar deliğinden girerek hemen saldırıyor ve burun deliğinden girerek yavaş yavaş beynini kemirmeye başlıyor. Nemrut her çareye baş vuruyor kurtulamayacağını anlayınca, keçeden yaptırdığı tokmaklarla başına vurdurmaya başlıyor. Bu tokmaklar ızdırabını gideremeyince tahta tokmaklarla vurmalarını emrediyor ve bu suretle tokmak altında can veriyor.
Nemrut'un kafasına tokmaklarla vuruldukça, (Vur ha.. Vur ha... Ur ha.. Ur ha..) diye bağırmasından dolayı memleketin adına "Urha", daha sonra da "Urfa" denildiği söylenir.
EYYÜP PEYGAMBER EFSANESİ
Hz. Eyyüp, bölgede yaşayan çalışkan, dürüst, iyi yürekli, Allah'ın sevgisini kazanmış bir yüce insandır. Yedi oğlu üç kızı ve pek çok malı vardır. Allah onun dürüstlüğüne malına bereket vermiştir. Günün birinde şeytan yüce Tanrıya kulların yolunu şaşırdığını artık iman etmediklerini söyler. Allah ; "Kulum Eyyüp'e de baktın mı? O benim temiz kullarımdandır. Hiçbir zaman benim yolumdan dönmez "deyince şeytan" malına bir dokunda bakalım şimdi ki gibi iman edecek mi sana" deyince Allahı bir günde Hz. Eyyub'ün mallarını elinden alır.
Eyyüp (AS) ın inancı ve davranışları hiç değişmez. Çocukları da ölür. Eyyüp sabırla bu olaylara katlanır. Yüce Allah'a boyun eğer. Eyyüb'ün bedeninde çıbanlar çıkar, dayanılmaz acılara düşer, sabırlıdır, inançlıdır, inancında en ufak bir değişiklik olmaz. Kül içinde oturup bir çömlek parçası ile yaralarını kaşır durur. Yaralarına düşen solucanlar yere düştükçe "senin de bedenimde kısmetin varmış" diye alıp tekrar yaralarına koyduğu söylenir. Onu görenlerin bunca acıyı reva gören Tanrıya hala iman edecek misin diye dediklerinde: Allah verdiği gibi alır verirken iman edip alınca isyan etmek mi gerekir" cevabını verir.
Bu acıya göğüs gerip sabreden Eyyüp (AS)'ın imanında en ufak bir şüphe görülmez ve imtihanı kazanır. Yüce Allah ona mallarını yeniden kat kat fazlasıyla verir. Tekrar sağlığına kavuşur. Yedi oğul üç kız babası olur efsaneye göre bu sıkıntısını bugün Şanlıurfa'nın Eyyüp Peygamber Semti'nde bulunan Eyyüp Peygamber makamı diye bilinen yerde çekilmiştir. Hz. Eyyüp'ün şifa bulduğu söylenen su bugün de hastalara şifa olsun diye içirilir. Çile çektiği mağara ziyaret edilir.
HALİL-ÜR RAHMAN VE AYNZELİHA GÖLLERİ EFSANESİ
Nemrut zulmü ile çevresine korku ve dehşet saçar. Bu dönemde bir gece gördüğü rüyayı yorumlatır. Doğacak çocuklardan birisi onu öldürecektir. Nemrut emi verir o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. Askerler emri uygular. İbrahim peygamberin annesi Sara Hatun kaçarak bir mağaraya gizlenir. Çocuğu bu mağarada doğurur, dallardan bir beşik yapar, çocuğu burada bırakıp tekrar döner. Çocuğu bir dişi ceylan emzirir. Aradan zaman geçer askerler İbrahim'i mağarada bulurlar. Nemrut'un huzuruna getirirler. Hiç çocuğu olmayan Nemrut ondan hoşlanır ve İbrahim'i yanına alıp büyütür.
Nemrut'un zulmü, haksızlığı ve putlara tapışı, halkında putlara tapmaya zorlanışını gören İbrahim insanların kendi elleri ile yaptıkları bu putların Allah olmayacağını söyler. Halka bu düşüncelerini anlatır. Halk korkudan ağzını açamaz. Nemrut'un evlat edindiği Zeliha ona inanır, ama Nemrut'tan da çok korkar. Hz. İbrahim ile Zeliha arasında bir sevgi bağı oluşur. Bir tören günü herkesin törene gittiği an Hz İbrahim sarayın putlar bölümüne girer. Bir baltayla bütün putları parçalar, baltayı da en büyük putun üstüne asar. Törenden dönenler endişeye kapılırlar. Nemrut'a haber verirler. Rahipler Hz. İbrahim'e kızdıklarında bunu onun yapabileceğini öne sürerler.
Nemrut bir kurulla onu yargılar, kendisinden sorular sorulan Hz. İbrahim "Görüyorsunuz ya işte balta büyük putun omuzun da. Balta kimdeyse bu işi o yapmıştır" der.
Öfkelenen Nemrut, "Bir taş parçası baltayı eline alıp bu işi nasıl yapar" diye haykırınca Hz. İbrahim "İşte benim anlatmak istediğim de budur. Siz kendi ellerinizle yaptığınız bu taş parçalarından medet umuyor, sizi kötülüklerden korumasını bekliyorsunuz. Tanrı diye ona tapıyor, adak adıyor, başınız daralınca ona koşuyorsunuz. Bu gerçekten tanrı ise neden diğerlerini kırmasın" deyince şaşkınlık geçiren Nemrut ve çevresindekiler İbrahim'in üzerine yürürler. Nemrut İbrahim'in yakılmasını emreder.
Her taraftan toplanan odunlar Halil-ür Rahman gölü' nün bulunduğu yerde yığılır. Odunlarla kocaman bir dağ meydana gelir. Nemrut'un kalesinin kuzeyindeki iki büyük sütun yaptırılır. İbrahim (AS) bu sütunlar arasına gerilerek halatla ateşe fırlatılması düşünülür. (Bu sütunlara mancınık denilmektedir.) Zeliha gece gündüz babasına yalvarır. Ama Nemrutun yüreği yumuşamaz. İbrahim (AS) sütunlar arasına gerilen halattan ateşe fırlatılır. Odun yığınlarının ortasına düşer düşmez ateş yerine burası bir göl olur. Atılan odunlar balığa dönüşür. Hemen yanı başında küçük bir göl daha vardır. Balıklar yandıkları için üzerinde kara lekeler bulunur. Göle Halil-ür Rahman Gölü adı verilir. Zeliha'nın göz yaşlarından oluşan küçük göle de Zeliha'nın göz yaşları anlamına gelen "Aynzeliha" adı verilmiştir.
Halk inanışlarında göl veya göldeki balıklar kutsal sayılmaktadır. Bu balıklara dokunanların öleceği, yada başına bela geleceği inanılır.
Hz. İSA'NIN MENDİLİ İLE İLGİLİ EFSANE
Hz İsa zamanında Şanlıurfa'da Hükümdar olan biri (Ceres) illetine tutulmuş bu kişi Hz İsa'yı Şanlıurfa'ya davet için bir heyet ve bir de mektup göndermiş. Mektup da, İncil'e inandığından ve Şanlıurfa'ya teşrif ederlerse bütün tebasiyle iman edeceğinden bahisle, hastalığına çare bulunmasını istirham etmiş. Hz İsa, çok memnun kaldığını, fakat Şanlıurfa'ya gelemeyeceğini heyete bildirmiş ve bir mendili yüzüne sürerek onlara vermiş. Heyet yolda gelirken, Şanlıurfa'ya yarım saat mesafede, bugün (Eyyüp Peygamber Makamı) denilen yerdeki kuyuya kazaen mendili düşürmüşlerse de tekrar çıkartarak Hükümdara getirmişler. Hükümdar mendili vücuduna sürünce iyi olmuş ve mendili bir peygamber mucizesi olarak saklamış.
Şanlıurfa bir İslam memleketi olduktan sonra mendilde İslamlara geçmiş ve Me'mun zamanına kadar Şanlıurfa'da saklı kalmış Me'mun, Bizanslılarla yaptığı bir harpte mağlup olunca yapılan sulh müzakeresinde, Rumlar esirleri iade etmek için Hz. İsa'nın mendilini istemiş. Mendil verilerek esirler geri alınmış.
Bu mendilin vaktiyle düştüğü kuyu, Şanlıurfa İslam ve Hıristiyanları için mukaddes tanınır. Mendilin kuyuya düştüğü gün her sene Hıristiyanlar geceden oraya koşarlar nezirler yaparlarmış. Nezir yapanların oraya yalınayak gidenleri de çokmuş, düştüğü gün büyük paskalyanın yirminci gününe tesadüf edermiş. İşte bu rivayete göre bugünkü mancınıklar, sözde o zaman, bu mendil ve kuyu hatırasını yaşatmak için dikilmiş ve birinin altına bitmeyen su hazinesi yerleştirilmiş. Hangisi yıkılırsa, Şanlıurfa onun altındaki su veya altına gark olacakmış.
ÇİĞKÖFTE'NİN DOĞUŞU İLE İLGİLİ EFSANE
Hz İbrahim Urfa'da doğmuş, yaşamış ve Nemrut tarafından ateşe atılmıştır. Allah'ın emri ile ateş su olmuş Hz. İbrahim'i yakmamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağara ve ateşe atıldığı yerde oluşan Balıklı Göl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir. İşte çiğköftenin doğuş öyküsü, Hz. İbrahim dönemine dayandırılmaktadır.
Hz. ibrahim, devrin kralı Nemrud'un putlarını kırarak, Allah'ın varlığına inanmaya davet edince Nemrut öfkelenir ve Hz. İbrahim'in ateşe atılmasını emreder. Böylece büyük bir ateş yakmak üzere yöredeki bütün odunlar toplanır. Nemrut evlerde ateş yakmayı da yasaklar. Halk ateş yakmadan nasıl yemek yapacağını düşünür durur. İşte bu günlerde bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanım evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal odun dahi kalmamıştır. Avcı, çoluk çocuğun aç kalmaması için hanımından bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla döverek ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber ve tuzla karıştırarak yoğurur, bahçesinden topladığı yeşil soğan ve maydanozla karıştırarak sofraya getirir. Böylece o leziz ve tadına doyulmaz "çiğköfte" meydana gelir. Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yaklaşık dört bin sene önce ortaya çıkan çiğköfte, bir yemek çeşidi olarak o günden günümüze kadar gelir.
NEMRUT DAĞI VE TAHTI EFSANESİ
Şanlıurfa'nın batısından güneyine doğru uzayan ufak bir dağ silsilesi vardır. Bu silsile içinde, şehre yarım saat mesafede sarp, etrafına nazaran oldukça yüksek bir tepenin zirvesi, geniş ve düz kayalıktır. Buraya "Nemrut'un tahtı" denir. Bu kayalığın doruğunda, kayalar içine oyulmuş oldukça sanatkarane odalar vardır. Burası nemrutun tahtı olarak bilinir. Tepeye 1 saatlik mesafede Kazene köyü vardır. Aşçılar, yemeklerini burada pişirerek, Tahta kadar dizilen uşakların yemek tabaklarını elden ele vermesiyle Nemrut'un sofrasına naklederlermiş, bu köye verilen Kazene adının da köydeki mutfağa kurulan kazanlardan dolayı olduğunu söylemektedir.
HARRAN ÜNİVERSİTESİ EFSANESİ
11 Temmuz 1992 tarihinde kurulan Harran Üniversitesi; 7 fakülte, 1 Yüksek Okul, 11 Meslek Yüksekokulu ve 3 enstitü ile hizmet vermektedir. Toplam öğrenci sayısı 7581, toplam akademik personel sayısı 663'dür.
Harran Üniversitesi'nin Şanlıurfa-Mardin karayolu 20. Km'sindeki yeni Osman Bey Kampüs İnşaatı % 33 fiziki gerçekleşme ile devam etmekte olup, 2002 yılı Sonbaharında tamamlanacak olan blokların eğitime açılması ile birlikte daha modern tesislerde eğitime devam edilecektir.
Rektör : Prof. Dr. Halil Mutlu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 130. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın 13. maddeleri uyarınca Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) önerdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından 18.05.2007 tarihinde Harran Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanan Prof.Dr İbrahim Halil MUTLU 12.06.2007 tarihinde yapılan devir teslim töreninden sonra göreve başlamıştır.
1960 yılında Şanlıurfa’da doğan İbrahim Halil MUTLU, ilk, orta ve lise öğrenimini Şanlıurfa’da tamamladı. 1982 yılında Selçuk Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Fizik Mühendisliği’nden mezun oldu. 1992 yılında İngiltere’nin Bath Üniversitesi’nden yüksek lisans, 1995 yılında Gaziantep Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü’nden doktorasını aldı. 1996 yılında doçent olan Dr.MUTLU, 2002 yılında profesörlüğe yükseltildi. Harran Üniversitesi’nde çeşitli kademelerde idari görevler üstlenen Prof.MUTLU, Bölüm Başkanlığı, Dekan Yardımcılığı, Fen Bilimleri Enstitü Müdür Vekilliği, Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Vekilliği, Üniversite Yönetim Kurulu Üyeliği gibi görevlerde bulundu. 2002 yılından 12.06.2007 tarihine kadar Harran Üniversitesi Rektör yardımcılığı görevlerini yürüttü. Prof. Dr. İbrahim Halil MUTLU, iyi derecede İngilizce bilmekte olup, evli üç çocuk babasıdır. Yayınlanmış 50’nin üzerinde bilimsel makale ve kongrelerde sunulmuş bildirileri ve Amerika Birleşik Devletlerinden alınmış patentleri mevcuttur.
TARİHTE HARRAN ÜNİVERSİTESİ
Şanlıurfa ilinin 44 km. Güneydoğusunda yer alan ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen tarihi harran kenti kendi adıyla anılan bir ovanın merkezinde kurulmuştur . Tarihi belgelerden anlaşıldığına göre, Harran adı 4000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran adı Sümerce ve Akatça "Seyahat-Kervan" anlamına gelen "Harran-u" dan gelmektedir. Diğer bir görüşe göre de "Kesişen Yollar" anlamındadır.
Antik Kültürünün temsilcileri Sabiiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar Harran da büyük bir uyum içerisinde birlikte yaşamışlar, buradaki okullardan dünyaca ünlü alimler yetişmiştir.
Emevi hükümdarı 2. Mervan, Harran' ı devletin başkenti yapmış,Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasilere yenilerek Harran da son bulmuştur. Tarihi geçmişi İslam öncesine dayanan dünyaca ünlü "Harran okulu üniversite" Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında daha da gelişerek ününü yaymaya devam etmiştir.
İlk çağ Hellenizminin İskenderiye deki bilim ve felsefe okulu dağıtılınca buradaki alimler Hz. ömer zamanında 7.yy.ilk yarısı Antakya ve Harran'daki okullara yerleştiler.İslamiyet'ten önce varlığı bilinen Harran okulu, İslami dönemde de ününü devam ettirdi. Harran'daki İslam üniversitesinde Sabiiler, Hıristiyan ve Müslümanlardan oluşan aydın gruplar vardı ve bunlar araştırmalar yapıyorlardı. Harran okulundaki Sabii alimlerinden büyük kısmı sonradan Müslüman olmuştur. VII. yüzyıl sonrası ile VIII. yüzyılın ilk yarısında Harran okulunda tercüme işi hızlandı. İlk çağ yunan bilginlerinin eserleri Arapçaya tercüme edildi. Harran; yunanca ve Süryanice Arapçaya yapılan tercümeleri merkezi durumuna geldi.
Emevi Halifesi II. Mervan Harran'ı başkent yapınca (744-750) buradaki bilimsel çalışmalar daha da ağırlık kazandı.
Harran Okulunda sürdürülen bilimsel çalışmalar din, astronomi, tıp, matematik ve felsefe olmak üzere beş bölüme ayrılıyordu.
1260 yılı başlarında Moğollar tarafından istila edildi. Moğollar kenti ellerinde tutamayacaklarını anlayınca 1271 yılında Harran'ın camiini, surlarını, kalesini yakıp yıkarak kenti tahrip ettiler. Bundan sonra Osmanlı döneminde dahi Harran eski parlak günlerine bir daha dönemedi.
HARRAN ÜNİVERSİTESİ'NİN KURULUŞU
Harran Üniversitesi'nin 09.07.1992 tarih ve 3837 sayılı kuruluş kanunu, Resmi Gazetenin 11.7.1992 gün ve 21281 sayılı nüshasında yayınlanmıştır. Bu kanuna göre Şanlıurfa'da bulunan Gaziantep Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi ile, Dicle Üniversitesine bağlı Ziraat Fakültesi ve Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu Üniversitemize bağlanmıştır. Fen-Edebiyat Fakültesi, Tıp Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek okulu, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü kuruluş kanununda yer almıştır. 1994 yılında bu birimlere Siverek, Hilvan, Suruç, Birecik, Viranşehir ve Bozova Meslek yüksekokulları, 1995 yılında Veteriner Fakültesi, İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi, Akçakale Meslek Yüksekokulu ve Ceylanpınar Meslek Yüksekokulu 1997 yılında Kahta Meslek Yüksekokulu eklenmiştir.
YERLEŞİM VE YATIRIMLAR
Yenişehir Kampüsü: Şanlıurfa merkezinde bulunan 48.000 m² lik Yenişehir Kampüsünde; Rektörlük Hizmet Binası, Mühendislik Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Tıp Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri bulunmaktadır. Ayrıca bu kampüste Kapalı Spor Salonu, öğrenci ve personel yemekhanesi ile çay bahçesi bulunmaktadır. Bu kampüs içinde Morfoloji merkez binası inşaatı ve Açık Spor Tesisi yapımı ile çevre düzenlemesi çalışmaları tamamlanmıştır.
Eyyubiye Kampüsü: Şanlıurfa-Akçakale karayolunun 5. Km'sinde 982 dönümlük bir arazi üzerine kurulu bulunan Eyyubiye Kampüsünde; Ziraat Fakültesi, Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu, Merkezi Kütüphane, Öğrenci Kafeteryası, Kredi Yurtlar Kurumu Erkek ve kız Öğrenci Yurtları ve Lojmanlar bulunmaktadır. Daha önce sulama amaçlı yapılmış bulunan havuz çevresinde; sosyal tesis olarak kullanılmak üzere düzenlemeler yapılmaktadır. Kampüste ağaçlandırma çalışmaları sürmekte olup yol, su ve elektrik ile ısı kanalları ıslah çalışmalar yapılmaktadır. TEMAV (Tarımsal Enerji ve Mekanizasyon Araştırma ve Eğitim Vakfı)'na tahsis edilen 30 dekar alanda daimi fuar ve eğitim merkezi kurulmuştur. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ile imzalanan protokol çerçevesinde futbol sahası yapılmıştır.
Ana Kampüs: Şanlıurfa - Viranşehir karayolunun 18. kilometresinde 27000 dönümlük bir arazi üniversitemize tahsis edilmiş olup bu arazi üzerinde GAP idaresi tarafından inşa edilen Rektörlük Hizmet Binasının kaba inşaatı tamamlanmıştır. Ayrıca Ana Kampüs Mimari Proje yarışması neticelenmiştir. 1997 yatırım programında bu kampüste Ziraat Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi binaları ile Tıp Fakültesi Morfoloji Binası, Merkezi Kafeterya Binası, Lojmanlar ve Kampüs altyapı inşaatlarına başlanmıştır. Ağaçlandırma çalışmaları devam etmekte olup bugüne kadar 10.000 fidan dikilmiştir.
Diğer Tesisler: Üniversitemiz Araştırma ve Uygulama Hastahanesi yatakta tedavi hizmetine başlamış olup Devlet Hastahanesi ek binasında poliklinik ve laboratuarlarıyla hizmet vermektedir. Ayrıca Araştırma ve Uygulama Hastahanesine 2000 m² 'lik ek bina inşaatı tamamlanmış ve yatak kapasitesi 200'e ulaşmıştır. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Sağlık Bakanlığına bağlı Sağlık Meslek Lisesi'nden devralınan binada; Öğrenci İşleri Dairesi, Yapı İşleri ve Teknik Dairesi, Mediko-Sosyal Merkezi ise şehir merkezinde bulunan üniversitemize ait bir binada hizmet vermektedir
COĞRAFİ KONUM:
Kuzey Enlemleri 36 Derece 40 Dakika 38 Derece 02 Dakika Doğu Boylamları 37 Derece 50 Dakika 40 Derece 12 Dakika Yüzölçümü 18.584 Km2 Rakım 518 m Platolar %61.7 Dağlar %22 Ovalar %16
İLÇELER VE UZAKLIKLARI:
Şanlıurfa - Akçakale 52 km. Şanlıurfa - Birecik 84 km. Şanlıurfa - Bozova 38 km. Şanlıurfa - Ceylanpınar 142 km. Şanlıurfa - Halfeti 121 km. Şanlıurfa - Hilvan 54 km. Şanlıurfa - Siverek 93 km. Şanlıurfa - Suruç 44 km. Şanlıurfa - Viranşehir 90 km. Şanlıurfa - Harran 47 km.
ŞANLIURFA İL MERKEZİNİN ÇEVRE İLLERE VE BAZI MERKEZLERE KARAYOLU UZAKLIĞI:
Şanlıurfa - Gaziantep 144 km. Şanlıurfa - Adıyaman 109 km. Şanlıurfa - Diyarbakır 185 km. Şanlıurfa - Mardin 188 km
DOĞAL ÇEVRE:
OVALAR: Harran, Suruç, Viranşehir, Hilvan. AKARSULAR Fırat Irmağı, Culap Suyu, Cavsak Suyu, Belih Suyu, Habur Suyu, Zengeçur Çayı. DAĞLAR Karacadağ 1919 m. Tektek Dağları 801 m. Susuz Dağları 817 m. Takurtukur Dağları, Germuş Dağları, Nemrut Dağları, Şebeke Dağları, Arat Dağları.
BARAJ VE GÖLLERİ:
Atatürk Barajı ; temelden yüksekliği 184 m. Gövde dolgusu 84.5 hm3. Beton miktarı 2 milyon 665 bin m3. Su depolama hacmi 48.5 milyar m3. Sulama alanı. 843 bin hektar. Elektrik üretimi 8.9 milyar kwh.
İKLİM METEROLOJİK PARAMETRELER:
Yıllık Ortalama Sıcaklık 17.7 C0 En Yüksek Sıcaklık 41.3 C0 En Düşük Sıcaklık -5.6 C0 Güneş Alma Süresi 8.0 Saat Yağış Gün 6.3 mm Yağış Miktarı(m2'ye düşen) 450.9 mm/yıllık Karlı Gün(l Günde az ) 0.l Ortalama Don Görülen Gün(l Ay içinde) l.7 Gün En Yüksek Kar Kalınlığı l.0 cm. Hakim Rüzgar Yönü WNW (Batı Kuzey Batı) Ortalama Nisbi Nem %53.7
YÜZÖLÇÜMÜ:
Şanlıurfa'nın yüzölçümü 19 bin 615 km2 (D.İ.E 1995 yıllığı) ile Türkiye yüzölçümünün %3'nü oluşturur. Sahip olduğu alan itibari ile Türkiye sıralamasında 7. sırada yer almaktadır. Şanlıurfa ilinin Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç, Viranşehir ve Merkez ilçe ile birlikte 11 ilçesi, 27 belediyesi, 19 bucağı, 1066 köyü ve 1625 köy altı yerleşim yeri bulunmaktadır. Şanlıurfa'nın batısında Gaziantep, kuzeybatısında Adıyaman, kuzeydoğusunda Diyarbakır, doğusunda Mardin illeri ve güneyinde Suriye Devleti yer almaktadır.
* Öncelikle Şanlıurfa için hizmet etmiş ve ebediyete göçmüş olan ünlü simalarımızdan Şair Nabi, Kemal Edip KÜRKÇÜOĞLU, M.Hulusi KILIÇARSLAN, Suud Kemal YETKİN, Bedri ALPAY, Hüseyin PEYDA, Prof. Dr. Abdülkadir KARAHAN, Halil Refet TANIŞIK, Bekir YILDIZ, M.Akif İNAN, Mahmut Yaşar UĞUR, Mustafa DİŞLİ gibi, var olan daha nice büyüklerimizi bir kere daha anıyor, kendilerine Allah'tan Rahmet diliyoruz. Ruhları şad, mekanları Cennet olsun.
* * * Yıllar önce Şanlıurfa'mızın adını Türkiye ve dünyaya en iyi şekilde tanıtmaya, duyurmaya çalışan ve çalışmakta olan isimlerden Edebiyat, Sanat, Kültür, Tıb, Siyaset, Spor vs dallarında tesbit edebildiklerimizden bazıları;
* Nabi (Şair) 1642 yılında Şanlıurfa'da doğan Yusuf Nâbi'nin Dîvan, Hayriyye, Tercüme-i Hadis-i Erbanin, Hayr'âbâd, Surname, Fatihnâme-i Kâmaniçe, Tuhfel-ül Harameyn, Zeyl-i Siyer-i Veysi gibi ölümsüz eserleri vardır. "Atrab-ül-asar" isimli eserde Şeyhülislâm Mehmet Esat Efendi, Nâbi'nin müzik alanında da üstad olduğunu, güzel sesi ve "Seyid Nuh" müstear adıyla şahane eserler bestelediğini belirtmektedir.
Nâbi 12 Nisan 1712'de İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri Üsküdar Karacahmet mezarlığındadır.
* Hayat Bin Kays El Harrani (İslam Alimi) Harrân'da yetişen evliyânın büyüklerinden, âriflerin ileri gelenlerinden. Nesebi; Hayât bin Kays bin Kahhâl bin Sultan el-Ensârî el-Harrânî'dir. Urfa'ya bağlı Harrân kazasında doğup yetiştiği için "Harrânî" nisbeti ve "Şeyh-ül-Kıdve" lakabı ile meşhûr oldu. Doğum târihi hakkında, kaynaklarda bir bilgiye rastlanamamıştır. Ömrünün 50 senesine yakınını Harrân'da geçirmiş büyük bir velîdir. İnsanlar ve bâzı sultanlar, onu ziyâret edip duâsını alırlar, onunla berâber olmakla bereketlenirlerdi. Yüksek hâllerin ve kerâmetlerin sâhibi olup, ehliyeti, ihlâsı, iffeti yanında, dînine çok bağlı bir zât idi. Cömertliğiyle meşhûrdur.
1185 (H.581) yılında orada vefât etti. Harrân'ın dışına defnedildi. Kabri, ziyâretçilere açıktır. Hayât bin Kays hazretleri büyük himmet sâhibi olup, yüksek makamlara kavuşmuştu. Keşf ve kerâmetleri, açık ve meydanda bir zât idi. Allahü Teâlâ'ya yakınlık derecesi bakımından yüksek bir mevkide bulunuyordu. Hakîkat ilimlerinde derin bilgisi vardı.
Sayısız kerâmetleri yanında, hikmetlerle dolu, yüksek hakîkatleri açıklayan sözleri çoktur. İlimde ve tarîkatta o kadar yükselmişti ki, himmet ve tasarrufları "Yed-i Beyzâ"ya benzetilirdi.
* Arabizade Behçet (GÖRGÜN) Efendi (Hatta) 1893'te Urfa'da doğdu. 13-14 yaşlarında hat sanatını öğrenmeye başladı. Hüsn-ü Hat'ın her çeşidinden icazet almış ve icazet vermiştir. I. Dünya savaşında askere gider. Medine'de 5 buçuk yıl askerlik yaptığı sırada Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in makamına Şair Nabi'nin;
"Sakın terk-i edebten Kuy-ı mahbub-ı Hüdadır bu,
Nazargah-ı ilahidir makam-ı Mustafa'dır bu"
dizeleriyle başlayan ünlü kasidesi başta olmak üzere çeşitli yazılar yazar. Bu yazılarından dolayı Fahri Paşa tarafından fıkra yazıcılığına alınır ve terhis olduğunda Urfa'ya götürmek üzere kendisine Peygamberimizin Sakal-ı Şerif'i hediye edilir. (Sakal-ı Şerif, her Ramazan ayında Circis Peygamber adı ile bilinen Peygamberler yada Çarhoğlu Camiinde Urfalıların ziyaretine açılır) Nesih, sülüs, divani ve rik'a gibi yazı çeşitlerini ustalıkla kullanmıştır. En çok Celi sülüs ve celi ta'lik tür yazılarında eserler vermiştir.
* Suruçlu Aziz YAKUP (Şair) 451'de Suruç'ta doğdu. Süryanilerin en güçlü şairi olarak bilinir. 12'lik vezinle yazılmış 760 kasidesinin olduğu söylenir. Parşömen üzerine yazılmış 400 kadar şiiri günümüze kadar ulaşmıştır.
* Antakya'lı Aziz İshak (Şair-Papaz) Urfa'da doğmuş ancak Antakya'da yaşadığı için bu isimle tanınmıştır. Roma İmparatoru Zenon döneminde yaşamıştır. Urfa Kilisesinde Papazlık yaparken Patrik 2. Petrus Karsar döneminde Antakya'ya yerleşmiş ve 460 yılında orda vefat etmiştir. Ünlü bir Süryani şairidir. Ciltler dolusu çalışmaları mevcuttur.
* Urfalı Aziz İshak (Şair) 522'de Urfa'da doğdu. Urfa'daki Ortadoks Kilisesine mensup olarak yaşamını sürdürdü. İlim konulu şiirleri mevcuttur.
* Sabit Bin KURRA (Mütercim-Yazar) 821 yılında Harran'da doğdu. Arapça, Süryanice ve Grekçe bilir. Matematik, Tıp, Mantık, Felsefe ve Müzik üzerine telif-yorum-özet gibi birçok eseri mevcuttur. 150 Arapça, 15 Süryanice, 50'den fazla çeviri eserleri bulunmaktadır.
* Sinan Bin Sabit (Doktor- Mütercim - Yazar) Sabit Bin Kurra'nın oğludur. Yunanca ve Süryanice tercümeler yapmıştır. Tıp, Astronomi, Geometri ve Edebiyat dallarında Sabiilerin inancı ve Süryani Hükümdarı konusunda değerli eserler yazmıştır. 943'te Bağdat'ta vefat etmiştir.
* Sabit Bin Sinan, Bin Sabit, Bin Kurra ( Doktor - Yazar) Sabit Bin Kurra'nın torunudur. Tıp ve Tarih konularında değerli eserleri mevcuttur. Tarih kitabında yaşadığı dönemin önemli olaylarından bahsetmiştir. 973'te öldüğü söylenir.
* Ebu İshak ( Edip-Şair ) Harran'da doğmuş, asıl adı Ebu İshak İbrahim Bin Hilal es-Sabii'dir. Devrin en büyük ediplerindendir. 925 yılında Harran'da doğmuştur. Yazı, belağat ve şiirleriyle tanınmıştır. Matematik, Mühendislik ve Hey'et ilimleriyle tanınmış bir alimdir.
* Abdülkadir Ruhavi El Harrani (Alim ve Şair) Hicri 6. yılın ortalarında Harran'da doğmuştur. Usul,Hilaf, Arapça, Nesir ve Nazımda engin bilgiye sahiptir. Çok mütevazi, cömert, nazik ve hoş sohbet bir alim ve şairdir. Miladi 1320'de Şam'da vefat etmiş ve Kasyon dağı eteklerine gömülmüştür.
* Harranlı El Mu'addil (Hukuçu-Şair-Yazar) Harran'da doğmuştur ve asıl adı Ebu Abdullah Muhammed Bin Abdullah Bin El Abbas Harrani El Mu'addil'dir. Hukuk bilgisi yanında güzel şiirler yazmıştır. Ravzatel Üdeba isimli edebiyat kitabı vardır. 1165 yılında vefat etmiştir.
* Ebü'l Fazl Bin Ebi'l Hucr Takiyuddin Hamid Bin Mahmut El Harrani El Zahid (Müderris-Hatip-Şair) 1119'da Harran'da doğmuştur. Müderris, hatip ve şair Harran Şeyhi olarak tanınmıştır. Tefsir üzerine çalışmıştır. 1 Mayıs 1175'te 56 yaşında iken Harran'da vefat etmiştir.
* Ebü'l Sena Hammad Bin Hibbetullah El Harrani (Şair-Yazar) 1117'de Harran'da doğmuştur. Oldukça güzel şiirler yazmıştır. Harran Tarihi ve Benim İsmim Hammad kitaplarıyla şiir divanı yazmıştır. 1202'de 85 yaşında vefat etmiştir.
* Necmüddin Ebu Muhammed Abdülmun'im Bin Ali Hibbetullah El Harrani (Şair-Yazar) Harran'da doğdu Bağdat'a yerleşti. Hadis, Hambeli fıkhı ve hilafiyyat okudu. Çok değerli şiirler ve eserler telif etti. Alim, fıkıhçı ve şair olarak tanındı.
* Ebü'l Fazl Yusuf Bin Fazlullah El Sekkakini El Harrani(Edip-Zahid-Şair) Harran'da doğmuştur. Nahiv, lügat, sarf ve kıraat ilimlerinde şehrin imamı olarak bilinir. Evini ve kitaplarının Dar'ül Hadis'e vakfetmiştir. 1244 yılından sonra vefat ettiği sanılıyor.
* Ebü'l Ferec Abdullatif Bin Abdulmunim El Harrin El Hambeli (Hadis ve Fıkıh Alimi-Yazar) 1182'de Harran'da doğmuştur. 1273'te 91 yaşında Kahire'de vefat etmiştir.
* Abdullatif Bin Ebi'l Ferec Bin Muhammed Bin El Kubbeyti (Hadis ve Fıkıh Alimi-Yazar) 1159'da Harran'da doğdu. Abdülkadir-i Geylani'nin talebelerindendir. 1243'te 84 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir.
* Ümmül Hayr (Edebiyatçı-Şair) Asıl adı Selma Bin Muhammed Bin Muhammed İbn El Cezeri El Harrani'dir. 831 yılında Harran'a bağlı köylerden birinde doğup yaşadığı bilinmektedir. Harranlı kadın alimler arasında ismine rastlanan tek kadın şair ve edebiyatçıdır. Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır. Yetenekli bir kraatçı, güçlü bir hafız ve iyi bir edebiyatçıdır.
* Şeyh Ramazan Şani (Şair) 1631'de Urfa'da doğdu. Osmanlı döneminde adı bilen ilk şairdir. Tasavvufi içerikli şiirler ve ilahiler yazmıştır. 1693'te vafat etmiştir.
* Abdi (Şair) 1857'de Urfa'da doğdu. Okuma-yazmayı mahalle mektebinde öğrendi. 1870'de Dabbakhane Medresesine devam etti. 1872'de Rüşdiye'ye kaydolarak buradan mezun oldu. Memuriyet hayatına ilk olarak Urfa Tahrirat katibi olarak başladı. Bu sıralarda şiir yazmağa başladı. Aynı dairede Müsevvidlik, Hakkari Tahrirat Müdürlüğü, Harran Tahrirat Müdür Vekilliği, Maraş İdare Meclisi Baş Katipliği görevinde bulundu ve 1911 yılında emekliye ayrıldı. 1887'de Hacca gitmiştir. 1893-94 yıllarında Halep Vilayet Gazetesi yöneticiliği yapmış. 1941 yılında evlat acısı, yalnızlık, hastalık içersinde Urfa'da vefat etmiştir. 193 adet şiiri mevcuttur.
* Hikmet (Şair) Asıl adı Ahmet'tir. 1832'de Urfa'da doğdu. Tefsir ve çeşitli ilimler üzerine çalışmıştır. Suruç köylerinde Mültezimlik yapmıştır. Urfa'da Nabi'den sonra gelen en büyük şairlerdendir. 1878'de Urfa'da vefat etmiş ve Harran kapı mezarlığına defnedilmiştir.
* Şair Şevket (Şair) 1861'de Urfa'da doğdu. Asıl adı Mehmet'tir. Vaktini şiir ve sohbetlerle geçirmiştir. Kendine has şiir dili geliştirmiştir. 300 civarında şiiri olduğu bilinen şairin günümüze ulaşan 170 şiiri mevcuttur. 1917 yılında Dergah'ta vefat etmiştir.
* Sakıp Efendi (Şair) 1800 yılında Birecik'te doğmuştur. Asıl adı Emin'dir. Urfa Şer'iyye Mahkemesinde görev yapmıştır. 1854'te Hacca gittikten sonra Şelh ünvanını almıştır. Aşk ve tasavvuf konularında şiirler yazmıştır. 1873'te Birecik'te misafirliğe gittiği oğlunun evinde vefat etmiş, Urfa'da Sakıbiye medresesine defnedilmiştir.
* Hadi (Durak) (Doktor-Şair) 1893 yılında Urfa'da doğmuştur. İlk ve orta okulu Urfa'da, liseyi İstanbul Erkek Lisesinde okudu. Askeri Tıbbiyeye girdi ve mezun olduktan sonra Almanya'ya beceri kazanmak, araştırma yapmak üzere hazırlanırken çıkan I.Dünya Savaşında gönüllü olarak orduya katıldı. 1 Temmuz 1916'da 23 yaşında şehid oldu. Arapça, Farsça, Almanca ve Fransızca bilir. Şiir ve makalelerinin bir bölümü İstanbul gazetelerinde yayınlanmıştır.
* Ayan Zade Namık EKREN (Şair) 1878'de Birecik'te doğdu. Hicri 1324'te İnklap adlı şiir kitabını İstanbul'da yayınladı. 1917 yılında Kerkük'te öldü.
M.Hulusi Kılıçarslan
* Kemal Edip KÜRKÇÜOĞLU (Eğitimci-Şair-Yazar) 1902 yılında Şanlıurfa'da doğdu. İlk öğrenimini Urfa'da orta öğrenimini İstanbul'da ve yüksek öğrenimini de Ankara Ünv. Dil ve Tarih Coğrafya Fak. Klasik Şark Dilleri Bölümünde tamamladı. İngilizce, Arapça, Farsça, Fransızca bilir. 16 yaşında şiir yazmaya başladı. Yüksek İslam Enst. Ve İlahiyat Fakültelerinde İslam dini Tasavvuf ve Edebiyat öğretmenlik yaptı. 1965'te ABD hükümetinin davetlisi olarak gittiği ABD'de mesleki incelemelerde bulundu. 1968'de emekli olan yazar, 14 Nisan 1978'de İstanbul'da vefat etti.
* M.Hulusi KILIÇARSLAN (Şair-Yazar) 1907'de Urfa'da doğdu. Vatan ve millet konularını içeren şiirler yazmıştır. Urfa Kurtuluş Destanı şiirini yazdı. Arapça ve Farsça bilen şair sağlığında şiirlerini yayınlatmamıştır. 6 Haziran 1990 tarihinde Ankara'da vefat etti.
* Suud Kemal YETKİN (Sanat Tarihçisi-Yazar) 1903 yılında Urfa'da doğdu. İlk tahsilini İstanbul Numune-i Tatbikat Mektebinde, orta öğrenimini Galatasaray Lisesinde yapmıştır. 1925 yılında Fransa Sarbon Üniversitesinde Felsefe eğitimi gördü. Çeşitli liselerde ve öğretmen okullarında öğretmenlik yaptı. 1934'te Ankara Ünv. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde çalıştı. 1939'da Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel müdürlüğü görevinde bulundu. Aynı yıl Urfa Milletvekili seçildi. 1959-1963 yılları arasında İlahiyat Fakültesi İslam Sanatları Öğretim Üyeliği ve Ankara Ünv. Rektörlüğü yaptı. 1921 yılında "Suud Saffet" adıyla yayınladığı şiiriyle edebiyata girdi. 1980 yılında vefat etti. Mezarı İstanbul'dadır.
Bedri Alpay
* Bedri ALPAY (Şair-Yazar) 16 Mayıs 1905'te Urfa'da doğdu. Okumayı mahalle mektebinde Müslüm Hafız ve İsmail Efendiden öğrendi.
O dönemde henüz açılmış olan Numune Mektebini bitirdi. 18 yaşında Bidayet Mahkemesi Zabıt Katibi oldu. 2 yıl sonra Belediye muhasipliğine geçti. Urfa Şairleri-1 önemli eserlerindendir. 1987 yılında vefat etti.
* Prof. Dr. Abdülkadir KARAHAN (Hocaların hocası) 1913 senesinin 1 Eylül'ünde Urfa Siverek'te doğdu. İlk tahsilini doğduğu yerde, orta öğrenimini İzmir'de, üniversiteyi İstanbul'da bitirdi. İlk şiiri Servet-i Fünun Mecmuası'nda 1931 yılında yayınlandı. İlk kitabı 1934 yılında "Güneşin Doğduğu Yurt" adıyla yayınlandı. İhsan Orhun'la beraber Gençlik Gazetesi'ni kurdu ve idare etti. 1939'da Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünü birincilikle bitirerek Samsun Lisesi'ne atandı. 1947'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı şubesinde Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü'ne doktor asistan olarak atandı. "Fuzuli Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti" adlı eseriyle Türkiye'nin üçüncü edebiyat doktoru unvanını aldı.
Prof. Dr. Abdülkadir KARAHAN
1948'de ilmî araştırmalar için Fransa'ya gitti. 1950'de Hocaları Hazırlama ve Olgunlaştırma Yüksek Okulu'ndan ve Paris'teki Sorbon Üniversitesinden diploma aldı. Fransızca, Arapça, Farsça ve İngilizce biliyor. Doçentlik tezi "İslam Edebiyatında Kırk Hadis." Yeşilay, Türkiye Muallimler Birliği, Edebiyat Fakültesi Mezunları Derneği ve Türkiye Pakistan Kültür Cemiyeti başkanlıklarını yaptı. Karahan'ın 4 bine yakın makalesi yayınlandı.Üniversitede "Mukayeseli Edebiyat" dersi okuttu, Halk Edebiyatı Kürsüsü'nü kurdu. 30 civarında ödülü bulunan hocanın 40'ın üzerinde eseri yayınlandı. "Hafız" ve "Cinnah" hakkında eserleri bulunan Abdülkadir Karahan'ın en önemli eserlerinden biri de "Türk Kültürü ve Edebiyatı"dır.
Hocaların Hocası olarak sayıldı, sevildi, tanındı. Türk ve İslam Edebiyatı Hocası-Eserleri ve anlatımları ile Urfa adını dünyaya taşıdı. O, yalnız divan edebiyatı alanında büyük otorite değil, halk ve tekke edebiyatı, tarih, Osmanlı tarihi, hadis ve diğer İslami ilimler, İran edebiyatı gibi pek çok alanda söz sahibi bir hocaydı. "Hoca hem ilmi, hem edebiyat, hem de fikir hayatımızda önemli bir simaydı. Çok sayıda eseriyle, binlerce makalesiyle, Klasik Türk Edebiyatı sahasına ve hatta İslami bilgiler sahasına hizmet etmiş bir şahsiyetti. Yetiştirdiği binlerce öğrenci ve öğretmen ile Türk fikir hayatının mimarlarından biri sayılırdı)
Hüseyin PEYDA
* Hüseyin PEYDA (Oyuncu-Yapımcı-Yönetmen) 1922'de Urfa'da doğdu. Asıl adı Hüseyin Örmen'dir. İstanbul Ünv. Edebiyat Fak. Felsefe bölümünde bir süre okuduktan sonra Türkoğlu adlı bir dergi çıkardı. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra sinemada karar kıldı. Kendi adına 3 film şirketi kurdu. 1950 yılında yönetmenliğini, senaristliğini, prodüktörlüğünü ve baş rol oyunculuğunu kendisinin yaptığı "Söyleyin anama ağlamasın" filmiyle sinemaya başladı. 14. Antalya Film Festivalinde Kara Çarşaflı Gelin filmindeki rolü ile en başarılı yardımcı erkek oyuncu seçildi. 1990 yılında İstanbul'da öldü.
Halil GÜLÜM
* Halil GÜLÜM (Şair) 1931 yılında Urfa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Urfa'da yaptı. Bir süre İstanbul Ünv. Edebiyat Fakültesinde okudu. Çeşitli dergilerde şiirleri yayınlandı. SSK'de çalışıp emekli olduktan sonra yerleştiği İstanbul'da 1993 yılında vefat etti.
* Mehmet AKAN (Oyuncu-Yönetmen-Yazar) 1939'da Birecik'te doğdu. İlk ve orta okulu Birecik'te, Liseyi Haydar Paşa Lisesinde tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi son sınıfından ayrıldı. 1959 yılında çeşitli amatör tiyatro guruplarında oynadı. 1982 yılında sahnelenen "Hikayeyi Mahmut Bedreddin" oyunuyla o yıl Ulvi Uraz en iyi yönetmen, Ankara Sanat Kurumu en iyi yönetmen, İsmet Küntay en ili yazar ödülünü kazandı. Televizyon dizisi Bizimkiler'de canlandırdığı Sabri Bey tiplemesiyle Türkiye'ye kendini sevdirdi.
* Halil Refet TANIŞIK (Şair-Yazar) 1916'da Urfa'da doğdu. Birleşen Gönüller isimli şiir kitabı olan şair, 1986 yılında İzmir'de öldü.
* Tekin SÖNMEZ (Şair-Yazar) 1936 yılında Urfa'da doğdu. Kars Lisesi orta bölümünü dışardan sınavlara girerek bitirdi. İlk şiirleri 1961-1963 yıllarında Yelpaze ve Çağrı dergilerinde yayınlandı. 1971'de Nadas, 1972'de Yansıma, 1978'de sanat ve toplum dergilerini çıkardı. 1970-71 yılında TRT Sanat Ödülleri Yarışmasında tek şiir başarı ödülünü aldı.
* Kenan HARUN (Şair) 1925 yılında Siverek ilçesinde doğdu. Dört yol ağzı isimli şiir kitabı yayınlandı.
* Bekir YILDIZ (Hikayeci-Yazar) 1933 yılında Urfa'da doğdu. Çocukluğu Van, Kastamonu, Nizip, Urfa ve Adana'da geçti. İlkokuldan sonra Adana Sanat Enstitüsüne girdi. Mersin ve İstanbul Sanat Enstitülerinde eğitimini tamamladı. 1954'te İstanbul Matbaacılık okulunu bitirdi. Dizgi operatörlüğü yaptı ve 1962 yılında işçi olarak Almanya'ya gitti. Dönüşte Asya matbaasını kurdu. İlk öyküsü 1951'de Tomurcuk Çocuk adıyla bir dergide yayınlandı. 1966'da Almanya'da yaşadıklarını "Türkler Almanya'da" adı ile romanlaştırdı. Urfa'yı konu alan hikayeler yazdı. 1968-69'da May Edebiyat Ödülünü "Kara vagon", 1970-71'de Said Faik Hikaye ödülünü "Kaçakçı Şahan" ile aldı. Hikayelerinden bir kısmı filmlere konu oldu ve yurt dışında ödüller aldı. 1998 yılının Ağustos ayında kalp krizi sonucu vefat etti.
HZ. İBRAHİM PEYGAMBER MAKAMI
Şehir merkezindedir Hz. İbrahim Peygamber'in doğduğu rivayet edilen mağaradır. Adak adanır.Çocuk sahibi olmayı dileyenler, çocukları erken doğarsa adını İbrahim Halil koyarlar. İçinde su da olan mağaranın sinir ve ruh hastalarına iyi geldiği öne sürülmektedir.
EYYÜP PEYGAMBER MAKAMI
Şehir merkezinin güneyindedir. Hz. Eyyüp Peygamber'in burada iyileştiği ve yaşadığı rivayet edilir. Buradaki suyun şifalı olduğu öne sürülür. Mağarası Şanlıurfa'nın bilinen adak yerlerinden biridir.
EYYÜP NEBİ
Türbe Viranşehir yakınlarındaki Eyyüp Nebi Köyü'de bulunmaktadır. ürbede Hz. Eyyüp (as)'ın türbesi bulunmaktadır. Ayrıca köyün güneybatısında Hz. Elyesa (as)'nın türbesi bulunmaktadır. Köy mescidinin kuzeyinde Hz. Rahime Hatun'un türbesi bulunmaktadır.
HAYAT EL-HARRANİ
Hayat el-Harrani hazretlerinin babasının adı Kays idi. Harran'da doğup yaşadığı için kendisine el Harrani denilmiştir. Devrinin en büyük evliyasındandır. Hayat el Harrani hazretleri için, vefatından sonra tasarrufları devam eden dört evliyadan biridir denilmektedir. Babası da büyük evliyalardandır. Hayat el-Harrani hicri 581, miladi 1185'de vefat etti. Harran'da defnedildi. 1195'de üzerine bir türbe yapıldı.
Hayat el-Harrani hazretleri çok keramet gösteren bir veli idi. Bugün türbesi halk tarafında ziyaret edilmektedir.
ŞEHY MES'UD (ŞIH MAKSUT)
Şanlıurfa'ya ne zaman geldiği belli değildir. Nişabur'dan geldiği bilinmemektedir. Türbesi ve tekkesi Şanlıurfa'ın güneyinde, Urfa Kalesi'nin de güney tarafına düşen tepenin üzerindedir. Mezarı bu türbenin içindedir. Devrinin alim ve mutasavvuflarındandır. Halk arasında "Şıh Maksut" diye yanlış tanınmaktadır. Asıl adı Şeyh Mes'ud'dur. Bu türbe hem bir ziyaret yeri hem de etrafı bir mesire alanıdır.
Türbe Selçuk mimari tarzında yapılmış olup kubbesi yarı açık bırakılmıştır. Şeyh Mes'ud'un türbesi mezarı türbenin doğu tarafında bulunan eyvanın bodrumundadır. Norma olarak eyvanın içinde tahtadan bir sanduka vardır ve üzeri yeşil bir kumaşla örtülüdür. Bu sandukanın içi boş olup eyvanın altındaki bodrumda mezar bulunmaktadır. Burada beş mezar bulunmakta, bunlardan biri Şeyh Mes'ud'un, biri kızkardeşinin diğer üç mezar da müritlerinin mezarıdır. Mezarların bulunduğu bu bodruma inecek bir kapı bulunmamaktadır. Şeyh Mes'ud'un tekkesinin içinde mescid, çilehaneler ve misafirler için ayrılan odalar bulunmaktadır.
Hoca Ahmed Yesevi'nin halifelerinden biridir. Nişabur'dan Anadolu'ya gelerek halka İslamiyet'i öğretmekle görevlendirilmiştir. Uzun yıllar Urfa'da Müslümanlığa hizmet etmiş evliyalardandır.
BEDİÜZZAMAN AHMET EL-HEMEDANİ
Bediüzzaman Ahmet El-Hemedani hazretlerinin türbesi, kendi adını taşıyan mezarlığın ortasındadır. Türbesinin üzerinde açık bir kitabe bulunmamaktadır. Bediüzzaman Ahmet El-Hemedani hicri 1209 senesinde vefat etmiş ve bu türbeye defnedilmiştir. Halk tarafından devamlı ziyaret edilen türbenin etrafında birçok meşayıh ve ulema mezarı bulunmaktadır.
HAC KERMO
Kadiri şeyhidir. Hac Kermo diye ün kazanmıştır. Bu Kadiri şeyhinin mezarı Harrankapı Kabristanındadır. Devrinin alim ve mutasavvuflarındandır. Hicri Zilkade 1234, Miladi Ağustos 1819 senesinde vefat etmiştir.
Asıl adı Hac Abdulkerim olan Hac Kermo, aslen Bağdatlı'dır, Urfa'ya ne zaman geldiği bilinmemektedir. Mezarı halk tarafından ziyaret edilmektedir.
ABDURRAHMAN DEDE
Şehir merkezinde kendi adı ile anılan caminin mezarlığındadır. Daha çok hastalarca ziyaret edilmektedir.
YAKUP KALFA
Onyedinci yüzyıl Kadiri şeyhlerindendir. Urfalı şair Nabi'nin şeyhidir. Türbesi Şanlıurfa kalesinin eteğinde ve Aynı Zeliha gölünün güney batısındadır. Türbesinin bulunduğu mahalleye Yakubiye mahallesi adı verilmiştir.
ŞAZELİ ALİ DEDE
Şazeli Ali Dede 17. Yüzyılda Urfa'da yaşamış Şazeli Tarikatı şeyhidir. Halil-ür Rahman Kabristanındaki türbesinin içindeki bir yazıda Osmanlı padişahlarından suldan IV. Murad'ın 1639'da Bağdat Seferine giderken, Şazeli Ali Dede'ye misafir olduğu ve kendisine çok ihsanlarda bulunduğu yazılıdır.
ARŞ HOCA
Arş Hoca 1930 yılında yaşamış evliyadan bir zattır. Türbesi Harrankapı mezarlığındadır. Türbesinin üzerindeki kitabesi çok bozuk olduğundan okunamamaktadır. Türbe Yavuz Selim İlkokulu'nun bahçesinde yer almaktadır. Devamlı "Arş" diye bağırdığından adı "Arş Hoca" olarak kalmıştır. Adını pek kimse hatırlamamaktadır. Bir çok kerameti olduğu söylenmektedir.
ŞEYH EBUBEKİR
Ulucami'nin doğu kapısı yanında bulunan türbesi, halk tarafından çok ziyaret edilmektedir. 17. Yüzyılda yaşadığı bilinmektedir. Zamanının büyük evliyasından biridir.
DİPSİZ ZİYARET
Şehir merkezinin 5 km kuzeyinde, Karaköprü semtindedir. Çocukları olmayan gelinler türbenin yanındaki ağaca bez parçaları bağlarlar. Dilekte bulunurlar. Ziyaretin yanında küçük bir göl vardır.
BOZTEPE ZİYARETİ
Bozova ilçesinin Boztepe mıntıkasındadır. Baharda Cuma günleri sıkça gidilen bir yerdir. Çocuk özlemi ile gelen kadınlar çoğunluktadır.
AKBALIK
Hz. İbrahim'in ateşe düştüğü gölün kaynağında, beyaz bir balığın yaşadığı rivayet edilir. Dileği olan, bu balığa şeker ve üzerinde ayetler yazılı bulunan kağıt parçaları atar. Balık görünür ve atılanı yerse dilek kabul edilmiş olur.
ÖKÜZ DAŞI
Şehir merkezinden 15 km. uzaklıkta, Kızlar Köyündedir. Taş uzaktan bakıldığında oturan bir öküzü andırmaktadır. Veli'nin türbesi bu taşın hemen bitişiğindir. Türbe ziyaret edilir. İyileşmek için dua edilir.
DABAKHANE
Şehir merkezindir. Yıkılan türbenin kaybolmaması için üzerine bir şadırvan inşa edilmiştir. Yaramaz ve haylaz
çocukları sükunete kavuşsun diye buraya getirirler.
Şanlıurfa Turizmi
Şanlıurfa; Harran, Şuayp, Soğmatar gibi dünyaca ünlü tarihi kent kalıntılarına sahip olması, il merkezinde çeşitli dönemlerden kalma tarihi evler, çarşılar, hanlar, hamamlar ve camiler gibi mimari eserlerin yoğun bir doku oluşturması, bu dokunun bozulmadan günümüze kadar gelmiş olması nedenleriyle tarihi eserlere meraklı turistlerin ilgisini büyük ölçüde çekmektedir.
HARRAN
Şanlıurfa'nın 44 kilometre Güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur. 3392 sayılı kanunla 19.6.1987 tarihinde ilçe merkezi olmuştur. İl merkezine 44 km. mesafededir. 76 köyü vardır. 1997 Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 41 bin 58' dir. ( İlçe merkezi nüfusu 7 bin 306, köy nüfusu ise 33 bin 753 . 2001 yılında 48 bin civarında olduğu sanılmaktadır.)
Harran dünya üzerinde şehir olarak kurulmuş ilk yerleşim merkezidir. Evler, topraktan bağımsız değil, sanki toprağın bir ürünüymüş gibi yerden birer yükselti şeklindedir. Konik damları, kalın duvarları, toprak zemini ve camsız pencereleriyle yakıcı sıcağın etkilerini azaltmaya çalışırlar.
Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynan'a veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğu söylenmektedir
Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Bu tarihi belgelerden anlaşıldığına göre, Harran adı 4.000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran adı, Sümerce ve Akatca "Seyahat-Kervan" anlamına gelen "Haran-u" dan gelmektedir. Bazı kaynaklar bu kelimenin kesişen yollar veya çok şiddetli sıcak anlamına geldiğini de kaydetmektedirler.
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.
Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. İI. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Bu nedenle Hrıstiyanlar Harran'a Putperest şehri anlamına gelen "Hellenopolis" adını vermişlerdir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür.
M.Ö. 1000'e kadar inen tarihiyle Harran 11. yüzyıla kadar büyük bir bilim merkezi durumundaydı. Zira, Abbasi Hükümdarı Harun Reşid'in yaptırdığı, dünyaca ünlü Harran Üniversitesi buradaydı. İlkçağ felsefe ekolünün merkezi ve daha sonra Arap düşünce sisteminin kaynağı olan bu üniversiteden bugüne yalnızca gözetleme (astronomi) kulesi kalmıştır. Harran Üniversitesinde sürdürülen bilimsel çalışmalar din, gökbilim, tıp, matematik ve felsefe olmak üzere beş bölüme ayrılmıştı. Felsefede ağırlığın Platon, Aristoteles, Plotinos gibi bilginlerde olduğu görülmüştür. Harran Üniversitesinde Farabi'nin de kısa bir süre öğrenim gördüğü biliniyor. Bugüne kadar ulaşan toprak üstü kalıntıların çoğu İslamiyet Dönemi'ndendir ve kazıları hala sürmektedir. Sin Tapınağı'yla ünlü, Sabilik Tarikatının geliştiği Harran'da geçmişte Ay Tanrısı Sin'e tapıldığı bilinmektedir.
Harran'da bir çok büyük bilgin yetişmiştir. Devrin, en büyük Matematikçilerinden, Tabiplerinden ve Yunan filozoflarının eserlerini Arapça'ya çevirenlerden 821 doğumlu Sabit bin Kurra, dünyadan aya olan uzaklığı doğru olarak hesaplayan Battani (Avrupalılar Albetegni veya Albatanius derler), Yunan filozoflarının maddenin bölünebilen en küçük parçasının (atom) parçalanamaz olduğuna dair iddialarını kabul etmeyen, oysa bölünmez kabul edilen bu parçanın müthiş bir enerji ile parçalanarak Bağdat gibi bir şehri yıkabileceğini söyleyen ve böylece Atomun mucidi sayılan Cabir bin Hayyam, Din bilgini Şeyhülislam İbni Teymiye Harran'daki okullarda yetişmiş dünyaca ünlü bazı alimlerdir.
SOGMATAR:
Şanlıurfa'ya 73 km. uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S. 1. ve 2. yüzyılda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin kültürüne dayanan Sabiizim ve Baştanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Soğmatar ören yerinin, baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir.
ŞUAYB ŞEHRİ:
Şanlıurfa'dan 88 km. uzaklıktaki Özkent Köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin sularla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Şuayb şehrinde Peygamber makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır.
NEVALİ ÇORİ:
Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir yan kolu olan Kantara deresinin yanında yer almaktadır. Kalıntı alanı, uzunluğu 100 m. genişliği 50 m. olan ve iki kuru dere tarafından sınırlanan terası bir kireç tepesinin altında bulunmaktadır.
Nevali Çori antik yerleşmesi insanların yerleşik hayata geçmeye başladığı, yoğun avcılığın yanı sıra bitki ve hayvanların evcilleştirilmeye çalıştığı bir dönemi yansıtmaktadır. Depo olarak kullanılabilecek çok sayıda taş yapın& | | |
|
|
|
|
|
|
|
|
BUGÜN 2825 ziyaretçiKAÇ KİŞİ BURDAYDI ?
GELMEYECEKSİN BİLİYORUM
Zamansız zamanlardan geçtim sen yokken,
Çaresizliğime çare aradım,
Tahmininden çok daha fazla kanadım,
Kalbimi anılar kapanına kıstırdım,
Her çiçekte almak istedim kokunu,alamadım...
Gelmeyeceksin biliyorum,
Öyleyse içimde ki bu umut niye?
O güzel sesinle seslenmeyeceksin bir daha bana?
Öyleyse kulaklarımda ki sesini duyma heyecanı niye?
Yok artık dönmezsin geri biliyorum,
Yolunu şaşırsan da benim yoluma sapmazsın artık,
Benim için evden de kaçmazsın artık,
Benden köşe bucak kaçıyorsun biliyorum,
Vuslatın ismi değişmiş gönlünde,
Anılarımız silinmiş,adım okunmuyor gözlerinde,
Yarına siyah bulaşmış umutsuzum sayende...
Bekliyorum da,
Gelmeyeceksin biliyorum...
Bak yağmurlar ıslatıyor evinizin önünü,
Ben öylece dikilmişim kapında,
Çıksan pencereye görürsün aslında,
Islanıyorum da,
Görmeyeceksin biliyorum....
Bak yanıyor bu şehir gönlümün ateşinden,
Seviyorum deyip terk edişinden...
Kalıyorum ateşler içinde ben...
Yanıyorum da...
Gelmeyeceksin biliyorum...!!!
|
|
|
|
|